Atesi ve ihaneti gördük. Ruhumuz firtinali, etimiz mütehammil. Sevgisiz ve ihtirassiz çiplak devler degil, Inanilmaz zaaflari, korkunç kuvvetleriyle, Silâhlari ve beygirleriyle insanlardi dayanan. Beygirler çirkindiler, Bakimsizdilar, Hasta bir fundaliktan yüksek degillerdi. Fakat bozkirda kisneyip köpürmeden Sabirli ve doludizgin kosmasini biliyorlardi. Insanlar uzun asker kaputluydu, Yalnayakti insanlar. Insanlarin basinda kalpak, Yüreklerinde keder, Yüreklerinde müthis bir ümit vardi. Insanlar devrilmisti, kedersiz ve ümitsizdiler. Insanlar, etlerinde kursun yaralariyla Köy odalarinda unutulmustular. Ve orda sargi,deri Ve asker postallari halinde Yan yana, sirtüstü yatiyorlardi. Koparilmis gibiydi parmaklari saplandigi yerden Egrilip bükülmüstü Ve avuçlarinda toprak ve kan vardi.
Ve asker kaçaklari, Korkulari, mavzerleri, çiplak, ölü ayaklariyla Karanlikta köylerin içinden geçiyorlardi. Acikmistilar, Merhametsizdiler, Bedbahttilar. Sosenin issiz beyazligina inip Nal sesleri ve yildizlarla gelen atliyi çeviriyor Ve bolu daginda ekmek bulamadiklari için Deviriyorlardi uçurumlara: Sayak, cigara kâadi, tuz ve sabun yüklü yaylilari.
Ve çok uzak, Çok uzaklardaki istanbul limaninda, Gecenin bu geç vakitlerinde, Kaçak silâh ve asker ceketi yükleyen laz takalari: Hürriyet ve ümit, Su ve rüzgârdilar. Onlar, suda ve rüzgârda ilk deniz yolculugundan beri vardilar. Tekneleri kestane agacindandi, Üç tondan on tona kadardilar Ve lâkin yelkenlerinin altinda Findik ve tütün getirip Seker ve zeytinyagi götürürlerdi. Simdi, büyük sirlarini götürüyorlardi. Simdi, denizde bir insan sesinin Ve demirli sileplerin kederlerini Ve kabatas açiklarinda sallanan Saman kayiklarinin fenerlerini Peslerinde birakip Ve karanlik suda amerikan taretlerinin önünden akip küçük, kurnaz ve magrur Gidiyorlardi karadeniz'e. Dümende ve basaltlarinda insanlari vardi ki Bunlar Uzun egri burunlu Ve konusmayi sehvetle seven insanlardi ki Sirti lâcivert hamsilerin ve misir ekmeginin zaferi için Hiç kimseden hiçbir sey beklemeksizin Bir sarki söyler gibi ölebilirdiler...
Karanlikta kursunîi derisi kirmiziya boyanan baltabas gemi Ingiliz torpitosudur. Ve dalgalarin üstünde sallanarak alev alev yanan: Saban reisin bes tonluk takasi.
Kerempe fenerinin yirmi mil açiginda, Gecenin karanliginda, Dalgalar minare boyundaydilar Ve baslari bembeyaz parçalanip dagiliyordu. Rüzgar: yildiz - poyraz. Esirlerini bordasina alip Kayboldu ingiliz torpitosu. Saban reisin teknesi Atesten diregiyle gömüldü suya.
Arheveli ismail Bu ölen teknedendi. ve simdi Kerempe fenerinin açiginda, Batan teknenin kayiginda Emanetiyle tek basinadir, Fakat yalniz degil: Rüzgârin, Bulutlarin Ve dalgalarin kalabaligi, Ismail'in etrafinda hep bir agizdan konusuyordu.
Arheveli ismail Kendi kendine sordu: «emanetimizle varabilecek miyiz? » Kendine cevap verdi: «varmamis olmaz.»
Gece, tophane rihtiminda Kamaci ustasi bekir usta ona: «evlâdim ismail, » dedi, «hiç kimseye degil, » dedi, «bu, sana emanettir.»
Ve kerempe fenerinde Düsman projektörü dolasinca takanin yelkenlerinde, Ismail, reisinden izin isteyip, «saban reis, » deyip, «emaneti yerine götürmeliyiz, » deyip Atladi takanin patalyasina, açildi.
«allah büyük ama kayik küçük» demis yahudi. Ismail bodoslamadan bir sagnak yedi, Bir sagnak daha, Pesinden üç-kardesler. Ve denizi biçak atmak kadar iyi bilmeseydi eger Alabora olacakti.
Rüzgâr tam kerte yildiza dönüyor. Ta karsida bir kirmizi damla isik görünüyor: Sivastopol'a giden bir geminin Sancak feneri.
Elleri kanayarak Çekiyor ismail kürekleri. Ismail rahattir. kavgadan Ve emanetinden baska her seyin haricinde, Ismail unsurunun içinde. emanet: Bir agir makinali tüfektir. Ve ismail'in gözü tutmazsa liman reislerini Ta ankara'ya kadar gidip Onu kendi eliyle teslim edecektir.
Rüzgâr bocaliyor. Belki karayel gösterecek. En azdan on bes mil uzaktir en yakin sahil. Fakat ismail Ellerine güvenir. O eller ekmegi, küreklerin sapini, dümenin yekesini Ve kemeralti'nda fotika'nin memesini Ayni emniyetle tutarlar.
Rüzgâr karayel göstermedi. Yüz kerte birden atlayip rüzgâr Bir anda bütün ipleri biçakla kesilmis gibi düstü.
Ismail beklemiyordu bunu. Dalgalar bir müddet daha Yuvarlandilar teknenin altinda Sonra deniz dümdüz Ve simsiyah durdu. Ismail sasirip birakti kürekleri. Ne korkunçtur düsmek kavganin haricine. Bir ürperme geldi ismail'in içine. Ve bir balik gibi ürkerek, Bir sandal Bir çift kürek Ve durgun Ölü bir deniz seklinde gördü yalnizligi. Ve birdenbire Öyle kahrolup duydu ki insansizligi Yildi elleri, Yüklendi küreklere, Kirildi kürekler.
Sular tekneyi açiga sürüklüyor. Artik hiçbir sey mümkün degil. Kaldi ölü bir denizin ortasinda Kanayan elleri ve emanetiyle ismail. Ilkönce küfretti. Sonra, «elham» okumak geldi içinden. Sonra, güldü, Egilip oksadi mübarek emaneti. Sonra... Sonra, malûm olmadi insanlara Arhaveli ismail'in âkibeti... |